
Öncelikle merhaba. Kendimi kısaca tanıtmak isterim. Küçük yaşlarında fotoğraf makinesi ile tanışmış ve hayatında ne kadar uzaklaşsa da kendini fotoğrafın yanında bulmuş birisiyim. Sürekli fotoğraf ve fotoğraf kitapları topluyorum. Hikayeler biriktiriyorum. Bu yüzden kısa bir süre önce kadrajın ardında kalanların yani fotoğrafçıların ve fotoğraflarının hikayelerini anlatan bir twitter sayfası kurdum.
Size ilk yazımda mantığını ve fotoğraflarını çok sevdiğim bir fotoğrafçı olan Jonas Bendiksen’ın ilginç bir çalışmasından bahsedeceğim: The Last Testament( Son Ahit).
Bendiksen’ın her çalışmasını büyük bir merakla takip ederim ama The Last Testament yayımlandığı ilk günden itibaren ara ara dönüp baktığım ve biraz da öykündüğüm bir mantığı içeriyor.

Magnum Photos fotoğrafçısı Jonas Bendiksen, The Last Testament için dünyanın farklı yerlerinde kendisinin ‘Mesih’ olduğunu iddia eden 7 kişi ve etrafındaki ‘havarileri’ ile tanışmış ve onların dünyalarına girmiş.
Çekimleri dünyanın farklı yerlerinde üç yıl süren çalışmayı ateşleyen soru ‘Mesih bugün dünyaya dönse nasıl bir dünya ile karşılaşır’ olmuş. Sonrasında ise Bendiksen çok farklı ve kapalı dünyalardan fotoğraflar çıkarmış bize.
Bendiksen çalışmaya başlama motivasyonun şu cümlelerle açıklıyor:
“… İnanç benim için her zaman biraz gizem olmuştur ve her zaman keşfetmeyi büyüleyici bulmuşumdur. Ve toplumumuzdaki inancın gücünü ve etkisini görmek için herhangi bir günde sadece herhangi bir gazete açmak yeterlidir. İnsanların yaşamlarıyla kişisel olarak ilgilenen bir Tanrı’ya inanan insanlar, evrene inanmayanlardan farklı bir perspektiften bakıyor gibi görünüyor. Benzer şekilde, Mesih’in geri döndüğü bir dünyanın nasıl olacağını dokunmak ve hissetmek istedim.”
Bendiksen projesinden zor olan grupların arasına girme aşamasından sonra klasik gazeteci bakış açısını benimsememiş, onlarla yaşayıp dünyayı algılayışlarını büyük bir merakla öğrenme yoluna gitmiş. Her şeye büyük bir merakla yaklaşmış. İzin verilen her şeyin en küçük ayrıntısına kadar fotoğrafını çekmiş. Örnek vermek gerekirse kitaptaki ‘mesihlerden’ biri olan Moses of South Africa ile bir haftaya yakın aynı odada vakit geçirmiş.
Vissarion, the Christ of Siberia Inri Cristo
Hatta bir süre sonra derin bir merakla gözlemlediği grupların bazılarıyla güçlü duygular yaşadığını söylüyor Bendiksen. Mesela, kitaptaki Mesihlerden biri olan Vissarion’un Sibirya’daki topluluğunda doğa ile uyumluluk esas kaideymiş. Kendi besinlerini yetiştiren, kendi kendine yeten ve hatta dondurucu soğukta doğal ortamda ibadet eden bir topluluk inşa etmiş Vissarion.
Biraz da benim fotoğraflarına bakarken en eğlendiğim ‘mesih’ten bahsetmek istiyorum: INRI Cristo.
Asıl adı Álvaro Thais olan Inri Cristo Brezilya’da yaşıyor. Beyaz tenli, masum bakışlı şirin ve bir o kadar da bilge görünüşlü bir adam. Ama onun fotoğraflarında komik bulduğum şey, klanıyla yaşadığı küçük köyde kendine deyim yerindeyse bir hükümranlık yaratmış. Fakat tüm bu gösterişli törenler, etrafında dönen güzel kadın ‘havarilere’ rağmen İnri Cristo köyde elbiseleri gibi bembeyaz bir elektrikli ‘kutsal’ scooter ile dolaşıyor. Dışarıdan bakıldığında uhrevilik ile sarcaism arasında gidip geliyor ama hangisinin baskın geldiğini söylemek zor. Mesela Bendiksen’ın anlattığına göre ‘havarileri’ Inri Cristo’yu kutlamak için Britney Spears açıp bir canlı performanstaymışçasına dans ediyorlarmış. Bu absürd mizah Inri’nin klanının bir halkla ilişkiler stratejisiymiş aslında. Çünkü Inri gençlik yıllarında yerel bir radyo istasyonunda çalışıyormuş. Bu mizahi görüntülerse halka verilebilecek en ateşli vaazdan daha iyi görülüyormuş Inri tarafından.
Inri Cristo David Shayler Moses of South Africa Jesus of Kitwe Vissarion, the Christ of Siberia
Bendiksen, proje kapsamında İngiltere’den, Japonya’ya, Brezilya’dan, Güney Afrika hatta Sibirya’ya kadar birçok Mesih ve gruplarıyla tanışmış ve onlarla yaşamış. Tüm bu çalışma boyunca Bendiksen’ın yaptığı tek şey onları izlemek ve anlamaya çalışmak olmuş. Mesihliğini ilan eden bu insanların daha önce hiç kimseye göstermediği mikro inanç kültürlerinin modern dünyadaki yerlerine dair güzel fotoğraflar bırakmış bize.
Jonas Bendiksen bu konuda dışarıdan bir gözün bakışıyla şöyle anlatıyor durumu:
“Ömür boyu şüpheciyim: Bu Mesihler halklarını sömürüyor olsalardı tetiklenecek aşırı manipülasyon için bir radarım olduğuna inanıyorum. Ama bu duyguyu anlamadığımı söylemeliyim. Bu adamlar – her ne ise, nereden gelirse gelsin – bir ‘vahiy’ yaşadılar ve insanlık için en iyi olduğunu düşündükleri için bu misyona göre hareket ediyorlar.”
2017’de yayımlanan bu eşsiz fotoğraf projesi bize modern dünyamızda inancın ve kurtarılma beklentisinin –siyasetten,şehir hayatından, çevre felaketlerinden….- hala geçerli olduğunu ve modern dünyada bile modern felsefi görüşlerle tekrarlanarak yine bir parçamız olduğunu anlatmış bizlere.

1991, Edirne doğumlu. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudu. 2009 yılından itibaren gazete ve televizyonlarda muhabir ve editör olarak çalıştı. Son olarak Medyascopetv’de video haberler, kısa belgeseller ve programlar hazırladı. Şuanda çalışmalarının yanında fotoğraf çekiyor ve fotoğrafların hikayelerini Twitter’daki Kadrajdan Öte sayfasında paylaşıyor.