
Venezüella’nın devasa petrol rezervleri uğruna verilen jeopolitik mücadelenin perde arkasına baktığınızda, resmi gerekçelerin hızla çöktüğünü görürsünüz. Karşınıza, diplomatik bir anlaşmazlıktan çok, onlarca yıldır süregelen bir emperyalist müdahale planı çıkar. Bu plan, analistlerin sıkça “Monroe Doktrini 2.0” olarak tanımladığı, ekonomik ve askerî baskının modern bir versiyonudur. Washington’un Venezüella’da rejim değişikliği arayışını tetikleyen ve yönlendiren gerçek motivasyonlar nelerdir? Cevap, şirket çıkarlarının, siyasi hesapların ve açık ya da gizli askerî operasyonların tehlikeli bir bileşiminde yatmaktadır.
Ekonomik Çıkarlar ve Sirketlerin Cikar Çatışmasi
Bu uzun soluklu krizin merkezinde, Venezüella’nın millileştirilmiş devasa petrol rezervleri yer alıyor. Bu millileştirme hamlesi, uluslararası Amerikan enerji şirketleri için temel bir sorun haline geldi. Yapılan analizler, ABD dış politikasının tutarlı bir stratejiden ziyade, Amerikan şirketlerinin iç ve dış çıkar mücadelelerinin yürütüldüğü bir arena haline geldiğini gösteriyor.
Bu tablo, iki büyük petrol devi arasındaki derin görüş ayrılığıyla daha da belirginleşiyor:
ExxonMobil: Bu şirket, ulusallaştırma kararının geri alınmasını ve özel mülkiyetin yeniden tesis edilmesini savunan sert ve müdahaleci bir çizgi izledi. Kaynaklara göre ExxonMobil, ağır ekonomik yaptırımların uygulanması için ABD’deki düşünce kuruluşlarına bolca finansal destek sağladı.
Chevron: Buna karşılık Chevron, diyalog ve diplomasi yolunu tercih ederek yaptırımların hafifletilmesini savundu.
Bu bölünme, ABD’nin Venezüella politikasının demokrasi adına yürütülen birleşik bir stratejiden çok, hangi şirket lobisinin o anda daha fazla nüfuz sahibi olduğuna bağlı olarak şekillendiğini düşündürüyor.
Ekonomik Savaş ve İnsani Kriz
Şirketlerin çıkar çatışmaları devam ederken, 2019 sonrasında uygulanan ağır yaptırımlar Venezüella’da eşi görülmemiş bir insani krizi tetikledi. Bu ambargolar, ülkeyi çökertmeyi hedefleyen planlı bir ekonomik savaşın parçasıydı.
Sonuçlar son derece yıkıcıydı:
- Yaklaşık 3,4 milyon kişi, geçim olanaklarının yok olması nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
- Ülkede kalanlar arasında salgın hastalıklar basgösterdi ve çöken bir sağlık sistemi ile karşı karşıya kalındı. Hastanelerde, hatta çocuk servislerinde dahi şırınga gibi en temel tıbbi malzemelerin bulunamadığı rapor edildi.
Bazı Avrupa ülkelerinin, uyguladıkları yaptırımlarla bir halkı bilerek açlığa ve tıbbi yoksunluğa sürükledikleri gerekçesiyle, insanlığa karşı suç işledikleri iddialarını savunan görüşler giderek artıyor.
Siyasi Kuklalar ve “Nobel” Lobi Faaliyetleri
Ekonomik baskı sonuç vermeyince, bu kez siyasi müdahale stratejileri devreye sokuldu. 2019’daki Juan Guaidó olayı, bu yaklaşımın en çarpıcı örneklerinden biri olarak öne çıktı.
ABD ve müttefikleri, anayasal bir boşluğu kullanarak, o dönemde Venezüella kamuoyu tarafından neredeyse hiç tanınmayan bir siyasetçiyi tek taraflı biçimde “meşru devlet başkanı” ilan etti. Ardından, İngiltere Merkez Bankası’nda tutulan Venezüella altın rezervleri dâhil olmak üzere, ülkenin bazı dış varlıkları Guaidó’ya finansal destek olarak devredildi.
Ancak bu girişim, beklenen sonucu vermedi. Guaidó, hem siyasi hem de ekonomik desteği yanlış yöneterek, kısa sürede meşruiyetini ve uluslararası desteğini kaybetti. Bu olay, Venezüella’daki rejim değişikliği çabalarının sadece uluslararası çıkar çevreleri tarafından yönlendirilen bir vekâlet projesi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Yeni Yüz: María Corina Machado ve “Barış” Paradoksu
Juan Guaidó’nun başarısızlığının ardından, rejim değişikliği stratejisinin sürdürülebilmesi için yeni bir figüre ihtiyaç duyuldu: María Corina Machado.
Kaynaklar, Machado’yu aşırı sağcı, toplumsal tabanı zayıf ve ne adil bir seçim kazanabilecek ne de dağınık muhalefeti birleştirebilecek bir siyasetçi olarak tanımlıyor. Machado’nun söylemleri, onu yalnızca ideolojik olarak değil, stratejik bağımlılığı açısından da tartışmalı bir konuma yerleştiriyor. Zira kendisinin, iktidara gelebilmek için ABD’nin “doğrudan devreye girmesine” ihtiyaç duyduğunu açıkça ifade ettiği belirtiliyor.
Bu dış desteğe tam bağımlılık, Machado’nun çevresinde dönen Nobel Barış Ödülü tartışmaları, bu tür ödül ve lobi girişimleri, tam da rejim değişikliği gündeminin taze bir yüze ihtiyaç duyduğu anda devreye sokuldu. Böylece, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden sembolik bir meşruiyet zemini oluşturulmuş oldu.
Özellikle Küba kökenli Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio gibi isimlerin yürüttüğü agresif lobi faaliyetleri, Nobel adaylığının bir “barış girişimi” değil, aksine dış müdahaleyi meşrulaştıran bir propaganda aracı haline gelmesine yol açmıştır.
Analistler, bu süreci “domuza ruj sürmek” benzetmesiyle tanımlıyor — yani, dışarıdan dayatılan bir rejim değişikliği projesine, uluslararası meşruiyet görüntüsü kazandırma çabası.
Sonuç olarak, yabancı askerî müdahaleye açıkça çağrı yapan bir figüre “barış ödülü” verilmesi, yalnızca ironik değil, aynı zamanda uluslararası normlar ve etik değerler açısından derin bir çelişkidir.
Askeri Tırmanış ve Ölümcül Gizli Operasyonlar
Siyasi ve ekonomik manevralar başarısız olunca, bir sonraki adım askerî baskının artırılması oluyor.
Uyusturucu ile Savaş Perdesi: ABD, askerî varlığı meşrulaştırmak için klasik bir gerekçeye sarılıyor: uyuşturucu ile savaş. Buna göre, Maduro rejimiyle ilişkilendirildiği iddia edilen Los Soles adlı örgüt terör listesine alınmakta ve Maduro için 50 milyon dolarlık bir ödül ilan edilmekte. Analistler bu ödülün CIA veya diğer istihbarat aktörleri tarafından Maduro’ya doğrudan —hatta ölümcül— operasyonlar düzenlemek için motivasyon sağladığını degerlendiriyor. Öte yandan kaynaklar, bölgeden çıkan asıl büyük uyuşturucu akışının Venezüella’dan ziyade Kolombiya kaynaklı olduğuna dikkat çekiyor; yani Uyusturucu ile Savaş gerekçesi son derece manipülatif. ABD’nin askeri bir müdahaleyi perdelemek icin uydurdugu bir gerekce.
Denizdeki Saldırganlık: ABD’nin bölgedeki askerî varlıgi somut ve son derece tehdit edici: haberlere göre 8 ABD savaş gemisi, bir denizaltı ve Venezuella yakıninda konuşlandırılmış 10.000 piyade gibi güç unsurları bulunuyor — bu durum fiilen bir deniz ambargosu veya büyük bir askerî caydırıcılık / tehdit teşkil ediyor.
Dahası, devriyeler sırasında kasıtlı saldırılara dair iddialar mevcut. Kısa süre içinde beş teknenin batırıldığı, en az 27 kişinin öldüğü öne sürülüyor; kurbanların büyük kısmı sıradan balıkçılar. Bu olaylar zinciri, bazı gözlemcilere göre balıkçılara yönelik yargısız infazlar olarak tanımlanıyor ve daha büyük bir tırmanışı tetiklemek amacına hizmet ediyor ve büyük endişeler uyandırıyor.
CIA’ye Verilen Yeni Yetki: Gizli Operasyonlardan Ölümcül Müdahalelere
Belki de bu sürecin en dramatik aşaması, Venezüella topraklarında gizli operasyonlara izin verilmesi oldu. Trump yönetimi döneminde, CIA’ye Venezuella içinde örtülü faaliyet yürütme yetkisi resmen tanındı.
Kaynaklara göre, bu yetki sadece istihbarat toplama amacıyla sınırlı değildi; aynı zamanda Maduro ve hükümet yetkililerine yönelik ölümcül operasyonlara izin veren direktifleri de içeriyordu. Bu durum, diplomatik ve ekonomik baskıdan, doğrudan fiziksel hedef almaya dayalı ölümcül iç müdahaleye geçişin açık bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Bu gelişme, Venezuella krizinin artık sadece bir rejim değişikliği girişimi olmaktan çıkıp, uluslararası hukuk açısından son derece tartışmalı bir iç savaş mühendisliği boyutuna ulaştığını da ortaya koyuyor.
Neden Tam İşgal Yok? — Tarihten Alınan Dersler
On yıllardır süren baskı ve komplolara rağmen neden Venezuella’ya yönelik konvansiyonel bir askeri müdahale —Ortadoğu’da görüldüğü biçimiyle— gerçekleşmedi? Cevap büyük ölçüde tarihte yatıyor.
Chávez’den miras kalan mevcut Venezuela hükümet yapısı, 1973 Şili darbesinin acı dersini içselleştirmiş durumda. O ders şuydu: ordu yapısal olarak sadık değilse, siyasi projenizin hiçbir anlamı yok.
Bolivarcı sistem bu sadakati maddi yollarla güvence altına aldı. Ordu iyi beslenmiş; dahası, askerî liderlere millileştirilmiş şirketlerde ve devlet kurumlarında önemli pozisyonlar verildi —örneğin bir generalin devlete ait bir otel zincirinin başına getirilmesi gibi uygulamalar. Bu düzenleme, askerî liderliğin mevcut sistemin sürdürülmesinde doğrudan ekonomik çıkarı olduğu anlamına geliyor.
Sonuç olarak, ABD’nin “hoşnutsuz subaylar bulun, iç darbeyi desteklesinler” şeklindeki klasik oyun kitabını uygulaması çok daha zorlaştı; ordu içinde geniş tabanlı sadakat ve maddi bağlar varken içten bir darbe düzenlemek hem muamma hem de riskli hale geliyor.
Bölgesel Dayanışma Yükseliyor
ABD müdahalesinin süregelen başarısızlıkları ve artan askeri baskılar, bölgede beklenmedik bir etki yaratıyor: direniş ve dayanışma dalgası yükseliyor. Saldırganlık, hem Venezüella içindeki hem de komşu ülkelerdeki halkları liderlerinin arkasında birleşmeye zorluyor. Anti-emperyalist duygular güçlenirken, Washington’ın stratejisi ABD politikasına karşı bölgesel dayanışmayı körüklüyor.
Sonuç olarak, Exxon’un millileştirilmiş petrol varlıklarını geri alma arzusu ve kurumsal açgözlülüğü, ABD’nin müdahale girişimlerini yeni bir aşamaya taşıyor. Bu aşama, Nobel Ödülü lobi faaliyetleri gibi alaycı siyasi oyunlar, balıkçıları hedef alan saldırılar ve CIA’ye ölümcül operasyon yetkisi verilmesi gibi aşırı askerî baskılarla takip ediliyor. Tüm bu girişimler, kolayca çürütülebilecek “uyuşturucu savaşı” bahanesinin arkasına gizleniyor.
Ancak bu saldırgan yöntemler, hem uluslararası gözlemciler hem de doğrudan etkilenen halk için giderek daha belirgin hâle gelmişken, bu tür dış müdahalelerin ne kadar etkili olabileceği ciddi bir soru işaretidir. Bu tehlikeli gidişin nasıl sonuçlanacağını ise zaman gösterecektir.
Kaynaklar:
Imperialistische Aggression: Trump genehmigt CIA-Operation gegen Venezuela: https://www.klassegegenklasse.org/imperialistische-aggression-trump-genehmigt-cia-operation-gegen-venezuela/
Raise your voice against US aggression on Venezuela: https://diem25.org/raise-your-voice-against-us-aggression-on-venezuela/
Why US Warships Are Killing Fishermen Near Venezuela | Kajsa Ekis Ekman: https://www.youtube.com/watch?v=AOnGYjV3BKc
Tens of thousands of Cubans march in support of Venezuela’s sovereignty amid US aggression: https://www.theleftchapter.com/post/tens-of-thousands-of-cubans-march-in-support-of-venezuela-s-sovereignty-amid-us-aggression






































