
Resim sanatının genç isimlerinden Türkan Latifoğlu adlı sanatçımız ile eserlerinden, kişisel sanat görüşlerinden, Türkiye’deki sanat eğitimden ve Türkiye’de resim üretimi yapmanın zorluklarından söz ettik. SAYGIN ÜNEL
Eserlerinizde oldukça dikkat çeken, istikrarlı bir mekân algısı var. İzleyiciye gizli bir dünyanın kapısını açan bu mekânların sizin için özel bir anlamı var mı?
■ Temelde mistik olarak tanımlayabileceğim mekânlar yaratıyorum. Her ne kadar karmaşık tellerde kullansam kendi içimde ruhumun dinlenebileceği, huzura ulaşabileceğim sonu olmayan bir dünya kurduğuma inanıyorum. Kurduğum bu dünya ile herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum. Yaşanılan olumsuzluklara, iç karmaşıklarına rağmen her zaman bir ışığın olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Herkesin içsel mücadelelerinin ardından bu ışıkları bulmalarını diliyor görünen dünyanın ötesine, yeni bir evrene ulaşmayı diliyorum.
Ana unsur olarak kullandığınız ve eserlerinizi özgün bir boyuta taşıyan dikenli telleri bir sınır mı yoksa sınırları aşmak olarak mı görüyorsunuz?
■ Eserlerimde, insan hayatında her daim varlığını hissettiren, insanı neredeyse yaşamdan koparacak derecede güçlü olan bir takım çöküşler veya zorluklardan yola çıktığımı belirmeliyim. Bazı Çalışmalarım da mağara görüntüsünün baskın olduğunu gözlemleyebiliriz. Bunu ele alacak olursam, insanların hayatlarındaki çöküş dönemlerini mağara ile tasvir ediyorum. Mağaralar dış mekâna karşı koruma kalkanı görevini görüyor ve dikenli teller de bu görevin en temelini oluşturuyor. Her ne kadar dikenli teller bireyin içerisinde sıkışıp kaldığı dünyasının sınırlarını ifade ediyor kasvetli bir mekânla bunu tasvir ediyor olsam da karanlıkta bile umudun var olduğuna inandığım bir yolculuk olarak tanımlayabilirim.
Türkan Latifoğlu kimdir?

29 Eylül 1999′ da Rize’ de doğdu. İlköğretim, Ortaöğretim ve Lise öğrenimini Rize’ de tamamladı. 2017 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandı. Prof. Dr. Zuhal Arda’ dan dan atölye dersleri aldı. 2021′ de Selçuk Üniversitesi Resim Bölümü Dç. Dr. İbrahim Çoban atölyesinden mezun oldu. Bunlarla birlikte birçok karma sergi ve online sergilere katılım sağladı.
Doğa ile dikenli telleri bir arada kullanarak vermek istediğiniz özel bir mesaj var mı?
■ Araştırmalarıma ve gözlemlerime dayanarak sanatçıların oluşturduğu eserlerin yaşadıkları coğrafyadan ve kendi yaşantılarından izler taşıması gerektiğini gözlemledim. Bende eserlerimi yaşadığım coğrafya ve kendi iç dünyamla bir bütün haline getirmeyi amaçladım. Resimlerimi benden izler taşıyacak şekilde, inceleyen kişilerin de benimle bütünleştirebilecekleri kasvetli doğa ve dikenli tel algısını bir sanatçı olarak oluşturmaya çalıştığımı düşünüyorum.
Resimlerinizdeki renk kullanımının yaşadığınız ya da kendinizi ait hissettiğiniz coğafya ile bir ilişkisi olduğundan söz edebilir miyiz?
■ Elbette yaşadığım coğrafya ile ilişkilendirebiliriz. Eserlerimi üretirken de normal yaşamımda da doğanın içinde yaşayan bir sanatçı adayıyım. Karadeniz in melankolik ve kasvetli hava şartlarını dikenli tellerle bütünleştirmek ve bunu izleyicilerimle paylaşmak istedim.


Sanat tarihinde birçok ressamın sanatsal anlamda bir kırılma noktası yaşadığını ve bu kırılmanın ardından o sanatçı için farklı bir dönem başladığını görüyoruz. (Picasso’nun Mavi ve Pembe dönemleri gibi) sizin de sanatınızda buna benzer dönemlerden söz etmek mümkün mü?
■ Tabiî ki de mümkün. Sanatçı kendine ait özgü tavrı yakalayana dek her şeyi tüketmeli, denemeli ancak o zaman kendini bulabilir ve izleyiciye aktarabilir. Bu dönemleri belirlemek için henüz yaşımın daha genç olduğunu düşünüyorum fakat sanat eğitimime başladığım andan itibaren çalışmaya devam ettim. Birbirinden farklı birçok teknik denedim. Sonucunda izleyiciye kendimi en iyi şekilde ifade ettiğim, eserlerimde kendi ruhumu bulduğum çalışmalara devam ediyorum.
Türkiye’de eser üreten bir ressam olmanın olumlu ve olumsuz yönleri hakkında düşünceleriniz nelerdir?
■ Tek geliri resim yapıp geçimini sağlayan sanatçı arkadaşlarım için bur durum gerçekten sıkıntı olarak görüyorum. Türkiye de sanatın daha çok ilgiye, sanat kavramının halk tarafından daha detaylı benimsenmesine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Resim Sanatçıları olarak son derece zor bir işle uğraşıyoruz ve bunun karşılığını görememek diğer sanatçı arkadaşlarım kadar beni de etkiliyor elbette. Bu bağlamda Türkiye’de özellikle genç sanatçı adaylarına desteğin daha da artması gerektiğini düşünüyorum.
Öğrencilerinize resim eğitimi verirken amaçladığınız en temel husus nedir?
■ öncelikle belirtmem gereken bir durum var. İlgi alanı resim sanatı olup da çocukları farklı yönlendirilen aileler gözlemliyorum. Bundan son derece kaçınmalıdırlar, benimde bu konuda sıkıntı çektiğim dönemler olmuştu. Bununla beraber Öğrenci arkadaşlarımı öncelikle ilgili olduğu alanlara yönlendirmeliyiz. Bunun ardından temel aldığım nokta ise son derece özgürlükçü, kalıpları olmayan, hiçbir zorlamanın resim sanatında olmaması gerektiğini düşündüğüm bilinçli bir eğitimci olmayı savunacağım.
Akademide verilen resim eğitini yeterli buluyor musunuz?
■ Asla yeterli bulmuyorum. Buradan bütün akademideki hocalarıma teşekkür ediyorum. Fakat bir çok akademide resim sanatında zorlama sonucu bir eğitim verdiklerini gözlemliyorum. Resim sanatı özgür olmalıdır, bir kalıba dâhil edilmemelidir. Bununla birlikte verilen eğitimler de yeterli olduklarını düşünmüyorum. Birçok Sanatçı arkadaşlarım gibi bende gelişim sürecimi kendim tamamlıyorum.

Bir sanat tarihçisi olan Saygın Ünel, Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunudur. Tanık Haber’de sanat eleştirmeni ve köşe yazarıdır.