Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, çevresel hedeflerine ulaşmak istiyorlarsa, ekonomilerinde ve altyapılarında toptan bir dönüşüme girişmek zorunda kalacaklar. İklim, süratle siyasi ve maddi gücün daha geleneksel biçimlerinden ayrılamaz hale geliyor.
Alex Clark / Konuk Araştırmacı
Susi Dennison / Avrupa Güç Programı Direktörü
Karbon yakıtlı bir ekonomiden uzaklaşmanın kaçınılmazlığı artık yaygın olarak kabul ediliyor. Küresel kaynaklar ve tedarik zincirleri siyaseti, 21. yüzyılın ikinci yarısında sera gazı emisyonlarının “net sıfır” sera gazı emisyonlarına ulaşma ihtiyacı konusunda ortaya çıkan uluslararası fikir birliği ile yeniden şekilleniyor. Sıfır karbona yönelik bu yarış, teknolojik ilerleme, azalan maliyetler, artan yatırım ve geçişi destekleyecek politika önlemlerinin bir araya gelmesiyle yönlendiriliyor.
Fosil yakıt endüstrisi hala küresel ekonominin temelini oluşturuyor olabilir, ancak stratejik önemi ve piyasa değeri azaldıkça siyasi gücü de düşecektir. Dünyanın geriye kalan petrol, gaz ve kömür kaynaklarının büyük bir kısmı – ve bunlara bağlı, başka bir amaca dönüştürülemeyen dağıtım altyapısı – yeşil alternatifler ve karbon düzenlemesi daha popüler hale geldikçe, özellikle yüksek maliyetli üreticiler için riskli, atıl varlıklar haline gelecektir. Benzer şekilde, büyük ve nispeten yeni sanayi temelleri olan ülkeler, varlıklarını hidrojen, amonyak ve biyoyakıtlar da dahil olmak üzere yeşil enerji molekülleri ve elektronları kullanacak şekilde modifiye etmezlerse, orta vadede keskin ekonomik değişimler yaşayabilirler. Çin, Hindistan ve birkaç Orta Doğu ülkesi gibi yakın zamanda inşa edilmiş çelik fırınlarına ve çimento ocaklarına güvenen devletler büyük ihtimalle bu gelişmelerden en çok etkilenenler arasında olacaklardır.
Aynı zamanda, iklim değişikliğinin fiziksel etkileri ve eşzamanlı çevresel krizler, özellikle Afrika ülkeleri, alçak Pasifik ada ülkeleri ve tropik bölgelerde biyolojik çeşitliliğe sahip, kırılgan habitatlara ev sahipliği yapanlar olmak üzere birçok gelişmekte olan ülke üzerinde özellikle ciddi bir etkiye sahip olacaktır. Habitat ve biyolojik çeşitlilik kaybı, arazi kullanımı değişiklikleri, deniz seviyesindeki yükselme ve çölleşme, uyum ve dayanıklılık önlemlerine yatırım ihtiyacını artıracaktır. Ayrıca ekilebilir arazi ve kıyı balıkçı sularının mevcudiyetini, dağılımını ve üretkenliğini de etkileyecek, insan ve hayvan göç modellerini değiştirecektir. Uzun vadede, bu değişiklikler ulusüstü yapılar da dâhil olmak üzere devletler arasındaki ekonomik ve siyasi gücün dağılımını etkileyecektir.
Bu değişken ve öngörülemeyen ortamda, ülkeler iklim diplomasisini giderek daha fazla silah olarak kullanmaktalar. Küresel oyuncular, karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik ulusal hedeflerin duyurularının zamanlaması ve özü, bunlara eşlik eden politika önlemleri ve ilgili mali yardıma ilişkin koşullar aracılığıyla diplomatik güç kullanıyorlar. Örneğin Çin, Eylül 2020’de şaşırtıcı bir açıklama ile karbondioksit emisyonlarının “2030’dan önce” zirve yapacağını ve 2060 yılına kadar karbon nötrlüğüne ulaşmayı hedefleyeceğini duyurdu. Çin’in iklim hedefinde belirgin bir artışın bu şekilde ifade edilmesi, ülkenin kalkınma yolundaki egemenliğine vurgu yapıyordu.
Avrupa Birliği, ekonomik gücünü Avrupa Yeşil Anlaşması kapsamındaki yasa teklifleriyle kullanıyor. AB, diplomatik risklere rağmen, sınırlarında karbon yoğun ithalatı vergilendirmek için benzeri görülmemiş önlemler önererek, geleceğin kilit endüstrilerinde ilk harekete geçmenin avantajlardan yararlanmak amacıyla kendini konumlandırıyor olabilir (bkz: Harita 1). Sonuç olarak, bu hamle, sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesini hızlandırarak dünyanın dört bir yanındaki toplumlar için oldukça faydalı olabilir. Ancak bunun kısa vadeli etkisi, karbondan uzaklaşma yeteneklerini geliştirirken Avrupa endüstrilerini korumak ve AB’nin gelişmekte olan ülkelerdeki ticaret ortaklarını aynı karbon fiyatlandırma önlemlerini uygulamaya koymaları için daha fazla baskı altına almaktır.
İklim Haritası 1
Emisyonların azaltılması ve adaptasyonu, yatırımla yakından bağlantılıdır, ancak zengin devletler, iklim değişikliği konusunda daha az sorumluluğa ve daha fazla kırılganlığa sahip ülkelerin ekonomilerini çevrecileştirmeye yönelik finansal taahhütlerden uzun süredir kaçınmaktadır. Pandeminin etkilerini atlatma ve iklim değişikliğinin giderek artan belirgin etkisini azaltma ihtiyacına rağmen, G7, gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanında yılda 100 milyar dolar sağlama hedefini defalarca tutturamadı. Gelişmekte olan ülkelerin genel yatırım ve uyum ihtiyaçlarıyla kıyaslandığında okyanusta bir damla kadar kalan ve 2009 COP16 iklim anlaşmalarında yer alan bu finansman hedefi, bu devletlerin iklim değişikliğinin etkisini yönetmesine yardımcı olmayı ve buna karşı ulusal eylem planları geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Pek çok sektörü iklim sorununa adapte etmekte teknoloji ve inovasyonun önemi göz önüne alındığında, devletlerin net sıfır emisyona geçiş girişimlerinde büyüyen bir rol oynayacak başka bir güç kaynağı daha var. Yeşil teknolojiyi geliştirmek için gerekli işgücüne ve doğal kaynaklara erişim ve bunları kullanma ve paraya çevirme yeteneği, gelecek on yıllarda devletlerin iklim üzerinde ekonomik pazarlık yapma kapasitesini de şekillendirecek.
İklim ve kaynak gücü haritası karmaşık ve belirsizdir – ancak hükümetler, iklim değişikliği konusunda harekete geçmek zorunda olan bir dünyada faaliyet göstereceklerse bunu anlamaları gerekir.
Enerji geçişi | Küresel enerji kompozisyonu
Bugün, ülkelerin enerji karmalarının karbon yoğunluğunda önemli farklılıklar var (bkz: Harita 2). Yeni – genellikle yenilenebilir – güç ve ısı kaynakları ekledikçe ve eskileri kullanımdan çıkardıkça, resim adım adım değişiyor. Enerji karmasındaki kritik faktörlerden biri ülkeler demografik büyüme veya düşüş yaşadıkça ve – bazı durumlarda, açık bir şekilde karbon kullanımından uzaklaşma hedefi ile – ekonomileri çeşitli sektörlerde geliştikçe değişen taleptir. Enerji talebinin, özellikle Hindistan, Güney Afrika, Endonezya, Meksika ve Çin (her ikisi de karbonsuzlaşan Avrupa ve ABD’de nispeten sabit kalsa da) gibi en büyük, en karbon yoğun ekonomilerin bazılarında önemli ölçüde artması muhtemeldir. Aynı zamanda, bu ülkeler enerji kapasitelerine gelecekte yapılacak ilavelerin sıfır karbon olmasını, yenilenebilir elektriğe yeterli erişimi güvence altına almalarını ve kolay erişilebilir fosil yakıt alternatiflerinden vazgeçmelerini sağlama baskısı altında kalacaklar.
İklim Haritası 2
Yenilenebilir enerji payları ve bölgesel CO2 emisyonları | Dünya elektriğini çevre dostu hale getirmek
Atıl varlıklar ve petrol piyasaları
Bazı ülkelerin fosil yakıt ekonomilerinin büyüklüğü ve ekonomik büyümelerinin hızı göz önüne alındığında, kademeli dönüşüm iklim sorununu karşılamak için yetersiz olacaktır. Fosil yakıtları aşamalı olarak kaldıracaklarsa, iddialı politikalar uygulamaları gerekecek. Bunu yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, fosil yakıtlara yönelik uluslararası talepte, enerji üreten ve enerji ithal eden ülkeler arasındaki güç dengesini değiştiren hızlı değişiklikler olabilir.
Fosil yakıt çıkarımı, Suudi Arabistan, Katar, Irak ve Kuveyt gibi en düşük maliyetli OPEC üreticilerinden önce Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve diğer yüksek maliyetli petrol üreticileri için ekonomik olarak sürdürülemez hale gelecektir (her ne kadar ikinci gruptaki ülkeler enerji üretimine ekonomik olarak daha az bağımlı olsa da; bakınız: Harita 3). Petrol ve gaz piyasaları küçülürken – ve alternatif güç kaynakları için teknolojiler hala devreye girerken – karbonu çok geç olmadan paraya çevirmeye yönelik sosyo-ekonomik baskı, bu ve diğer ekonomilerin kısa vadede üretimi genişletmesine yol açabilir. Böylece, bazen “yeşil paradoks” olarak adlandırılan şeyde, kendilerini daha büyük atıl varlık risklerine maruz bırakabilirler. Bunun ne ölçüde gerçekleşeceği, üretici ülkelerin diğer küresel oyuncuların karbondan uzaklaşma konusunda ciddi olduklarına, bu devletlerin iç kalkınma gereksinimlerine ve siyasi yapısına ve diğer gelir kaynaklarının mevcudiyetine ikna olup olmadıklarına bağlı olacaktır.
İklim Haritası 3 | Yanıcı olmayan karbon
Ülkelere göre petrol rantı risklerine maruz kalmak ve kömür madenlerinin sayısı
Yenilenebilir kaynaklar süper güçler ve nadir toprak elementleri
Yeşil enerji yeni altındır: karbon olmayan enerjinin üretimine ve tüketimine imkân sunan teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için yarış devam etmektedir. Yenilenebilir enerji, akıllı şebekeler ve yeni enerji araçları gibi sektörlerde başarı için büyük umutlar var. Ancak birçok ülkede, elektrik üretim altyapısını karbondan arındırmak için yeterince hızlı bir şekilde değişime gitmek muhtemelen yıkıcı olacaktır.
Çelik, çimento, nakliye ve havacılık gibi elektrifikasyonun zorlu olduğu sektörlerde teknolojik çözümler ortaya çıkıyor, ancak ticarileşmeye giden yol uzun. Bazı hükümetler, örneğin karbon yakalama ve depolama, pil depolama ve gelişmiş nükleer teknolojiler (Çin ve ABD) ve yeşil hidrojen ve pil üretimi (AB ve Çin) gibi alanlarda yatırım ve yenilik yaparak bu soruna diğerlerinden daha hızlı yanıt verdi.
Bu ve diğer teknolojiler ticari olarak uygulanabilir hale geldiğinde, devletlerin bunları uygulamak için önemli doğal kaynaklara ve altyapıya ihtiyacı olacaktır. Yenilenebilir, elektrik bazlı yakıtlar petrol ve gazın yerini aldıkça, en büyük, en düşük maliyetli güneş ve rüzgâr kaynaklarına sahip ülkeler – ve bunları hasat etmek için kullanılan nadir toprak metallerini üretenler – dünyanın en büyük enerji tüketicileri ile enerji pazarlığı yapmak için iyi bir konumda olabilirler. Özellikle yüksek güneş fotovoltaik potansiyeline sahip ülkeler ve bölgeler arasında Şili, Meksika, ABD, Fas, Cezayir, Namibya, Güney Afrika, Botsvana, Orta Doğu’nun çoğu, Çin ve Moğolistan bulunmaktadır. Rüzgâr enerjisi potansiyeli yüksek olan yerler arasında Birleşik Krallık, İrlanda, İzlanda ve İskandinavya ile Kanada, ABD, Şili, Arjantin, Güney Afrika, Namibya, Somali, Rusya, Avustralya, Fransa, güneydoğu Çin ve Yeni Zelanda kıyıları yer alıyor (bkz: Harita 4).
İklim Haritası 4
Geleceğin kaynakları | Güneş ve rüzgâr potansiyeli ve kritik mineral rezervleri
Bununla birlikte, bu kaynaklardan karlı bir şekilde yararlanmak, nadir toprak elementlerine erişim gerektirecektir. Bu 17 element, yerkabuğunda nispeten yaygındır, ancak bunların pek çok birikintisi gelişmemiştir. Çin, Vietnam, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Avustralya şu anda en büyük nadir toprak rezervlerine sahiptir. Kobalt gibi pil üretimi için gerekli olan bir metal olan lityum rezervleri öncelikle Bolivya ve Arjantin’de, ardından Şili, ABD, Avustralya ve Çin’de yoğunlaşıyor.
İklim riskleri
Savunmasız devletler
Notre Dame GAIN endeksi, ülkelerin iklim değişikliğinin ekonomi, yönetişim ve sosyal altyapı üzerindeki etkisiyle başa çıkma hazırlığı yanı sıra maruz kalma, hassasiyet ve uyum kapasitesine göre kırılganlıklarını sıralar (bkz: Harita 5). Endeksteki en düşük performans gösterenlerin çoğu, Kuzey Afrika, Sahra altı Afrika, Latin Amerika, Güney Asya, Güneydoğu Asya ve Pasifik’teki düşük gelirli ve düşük orta gelirli ülkelerdir. Bu ülkelerin karşı karşıya olduğu iklimle ilgili riskler arasında aşırı hava olayları, deniz seviyesindeki artış, su stresi ve mahsul kıtlığı sayılabilir ve bunların tümü ölüm oranlarını artırabilir. Bu sorunlar, insanların yerinden edilmesine, hastalık, sağlık sistemi aksaklıkları ve kronik sosyo-politik istikrarsızlık dâhil olmak üzere bir dizi ikinci derece etkilere yol açabilir. Güney Asya, Kuzey Amerika ve özellikle Avrupa’daki geniş alçak araziler gibi Pasifik ada devletleri de deniz seviyesindeki bir artışla sular altında kalabilir.
İklim Haritası 5
Etkiye maruz olmak | İklim değişikliğine karşı savunmasızlık ve uyum sağlamaya hazır olmak
İstikrasız İklim
Net sıfır emisyona küresel geçiş için her biri belirsiz iklim etkileri olan birçok yol vardır. Bazı yollar, bir dizi sorunun yerini başkalarının alması riskini taşırken, diğerleri gerçekten feci sonuçlar alma riskini taşıyor. Örneğin, küresel olarak kömürden uzaklaşma gaza doğru bir kaymaya neden olursa, metan emisyonlarının artması kısa vadede atmosferik ısınmayı artırabilir (bkz: Harita 6). Ayrıca, sıcaklık dalgaları daha yaygın ve sık hale gelirse, fosil enerji ile elde edilenler de dâhil olmak üzere elektrik talebinde ciddi bir artış olacaktır. Özellikle aşırı sıcaklıklara eğilimli ülkelerde akut olan bu sorun, ısınmaya da katkıda bulunacaktır. Örneğin, Hindistan’ın artan soğutma gün derecelerinin en büyük payına – küresel toplamın yüzde 27’si ile – sahip olacağı tahmin edilmektedir – onu Çin, Endonezya, Nijerya, Pakistan, Brezilya ve Bangladeş izlemektedir (bkz: Harita 7). Bu tür artışlar için ilk 30’daki diğer ülkeler büyük ölçüde Güneydoğu Asya, Kuzey Amerika, Afrika ve Orta Amerika’dadır.
İklim Haritası 6
Carbon’un güçlü kuzeni | Ülkelere göre metan emisyonları
İklim Haritası 7
Sıcak bir dünyada soğutma talebi | Kişi başına soğutma derecesi gün sayısı
Yanlış değerlendirilmiş veya gecikmiş olarak net sıfır emisyona geçiş, mahsul kıtlığı, balıkçılığın çökmesi ve okyanus ötrofikasyonu (sudaki azot ve fosfatın artması) riskine yol açacaktır. Benzer şekilde, okyanus ve kara kaynaklı karbon yutaklarının geri döndürülemez şekilde yok edilmesi, Dünya’nın atmosferik karbonu emme kapasitesini azaltacak ve hem ısınmayı hem de sera gazını ortadan kaldırma ihtiyacını artıracaktır.
Su stresi, tarım ve gıda güvenliği
Büyüyen ve giderek zenginleşen bir nüfusa ev sahipliği yapan iklim stresi altındaki bir dünyada, enerjinin yanı sıra su ve gıda en değerli kaynaklar olacak. Öngörülen iklim senaryolarının çoğunda, bol su ve yiyeceğe erişimi olan ülkelerin daha geniş kalkınma ve ticaret seçeneklerine sahip olmaları ve kendilerini iklim değişikliğinin en kötü insani maliyetlerinden yalıtabilmeleri muhtemeldir. 2040’a kadar, en şiddetli su stresi muhtemelen Orta Doğu, Güney Asya ve Orta Asya’daki devletlerde hissedilecek (bkz: Harita 8), en az risk altında olanlar (kısmen daha düşük tüketim nedeniyle) orta ve güney Afrika’dakilerin yanısıra Orta Amerika’dakiler olacak. En büyük ekilebilir arazi alanlarına sahip ülkeler arasında ABD, Hindistan, Rusya, Çin, Brezilya ve Kanada bulunmaktadır.
İklim Haritası 8
Kavrulmuş bir gezegen | Su tüketiminin yenilenebilir kaynaklara oranı
Geçişin Finansmanı
Yeşil bir ekonomi
İklim değişikliği ve enerji geçişinin risklerine maruz kalma durumu, özellikle de sırasıyla uyum sağlayacak veya çeşitlendirecek kaynağı olmayan ülkeler için, uluslararası iklim müzakerelerinde uzun süredir önemli bir sorun teşkil ediyor. Bunun nedeni, gelişmiş ülkelerin bu riskleri ele almak için gerekli finansal ve teknolojik kaynakları sağlamaya direnmiş olmalarıdır. Bundan en az kazanç sağlayacak, en çok zarar görecek ve kendilerini korumak için en az kapasiteye sahip ülkeler, bunu sağlamak için teşvik edici nedeni olmayan zengin uluslardan giderek daha fazla finansal ve teknik desteğe ihtiyaç duyduğundan, adaptasyon ve kırılganlık temel müzakere konuları olmaya devam edecek.
Tarihsel olarak, iklim değişikliği etkilerinin hafifletilmesi finansmanı, genellikle yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği projelerini içeren, uluslararası ve yerel, kamu ve özel, iklim finansmanı akışlarına hâkim olmuştur. Özellikle savunmasız ülkelerde, uyum için akıtılan fon miktarı çok daha azdır ve bu ülkelerde iklim değişikliğinin öngörülen etkisine karşı korunmak için ihtiyaç duyulanın çok küçük bir kısmıdır (bakınız: Harita 9). Aynı zamanda, iklim etkilerini hafifletme finansmanı ve kalkınma yardımı, orta ve uzun vadede karbon yoğun altyapıya alternatifler yaratma, yenilenebilir enerji üretimi için teknolojilerin maliyetlerini düşürme ve bunları inşa etmenin ve çalıştırmanın finansal maliyetlerini azaltma konusunda, gelişmemiş finansal piyasaları ve elektrik şebekeleri olan daha fakir ülkelere yardımcı olmak için kritik olmaya devam ediyor.
İklim Haritası 9
Yeşil büyümeye yatırım | Bölgeye göre yıllık iklim finansmanı akışları, 2017-2018 ortalaması
İklimle ilgili finansal akışlar, genel yatırıma kıyasla hala çok düşük. Küresel ve bölgesel güçler, iklim finansmanı taahhütlerini güçlendirerek ve yeşil finans merkezleri kurarak etki alanları oluşturmaya çalışsalar da, iklim finansmanı, kanunlar yoluyla finansal piyasaların toptan yeniden düzenlenmesi olmaksızın büyük ölçüde marjinal kalacaktır. Şu anda, iklim finansmanı üzerindeki uluslararası pazarlık, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere gerçek bir güç transferinden çok bir algı meselesidir.
Yine de algılar önemlidir. Ve yardım alan ülkeler, ihtiyaç duyulduğunda bu desteğin nereden geldiğini çabucak unutmazlar. 2021 G7 toplantısından sonra duyurulan ABD liderliğindeki Build Back Better World girişimi, iklime (sağlık, dijital teknoloji ve cinsiyet eşitliğinin yanı sıra) odaklanıyor. Girişim, Batı’nın karbon sonrası bir dünyada temel güç ve bağlantı kaynakları üzerinde kontrol ve nüfuz mücadelesinde Çin ve diğer güçlerle rekabet etme kararlılığının altını çiziyor.
Fosil yakıt sübvansiyonları ve yatırımları
Büyük miktarlarda karbon yayan veya yüksek karbonlu yakıtlar ve faaliyetler için pazara erişimi kolaylaştıran altyapı, yeni yatırımların başını çekmeye devam ediyor. Bu kısmen, 2015 yılında Paris Anlaşması’nı kabul etmelerinden bu yana tahmini 3 trilyon dolarlık fosil yakıt sübvansiyonu sağlayan G20 hükümetlerinin aldığı kararlardan kaynaklanmaktadır (bkz: Harita 10). Israrlı iklim tedbirleri ihtiyacına ilişkin uluslararası fikir birliği sürer ve teknolojik ilerleme mevcut eğilimlerde devam ederse, karbon yayan altyapıya yapılan yatırım daha az ekonomik hale gelecektir. Ancak kilit alanlardaki siyasi dengenin değişmesi veya inovasyonun durması halinde, fosil yakıtlara yapılan yatırımlarda düşük profilli bir artış olabilir. Çin’in 120’den fazla ülkeyi kapsayan ve genişleyen Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) bu açıdan özellikle önemlidir. BRI’deki bazı katılımcılar, girişimle bağlantılı yatırımları çevreci hale getirmeye çalışırken, bunu yapmanın önünde önemli idari ve kapasiteyle ilgili engeller var. Pandeminin başlangıcından bu yana Çin’in denizaşırı kömür yatırımlarında görülen belirgin yavaşlamaya rağmen, gaz, ulaşım, madencilik ve ormancılık gibi sektörlerde BRI altyapısına karbon yoğun yatırım riski yüksek.
İklim Haritası 10
Boşuna harcanan para mı? | Kişi başına düşen fosil yakıt sübvansiyonları
İkamet edilen ülkelere göre yüksek karbonlu fosil yakıtlar için yeni ticari banka finansmanı (toplam, 2016-2020)
İklim önlemlerinde gecikmeler
Bu ortamda rekabet etmek, gelişmek veya – çoğu durumda – sadece hayatta kalmak için, devletler ve diğer uluslararası ve ulus altı aktörlerin hızlı ve zekice hareket etmeleri gerekecektir. Gözlerinin önünde tekrar tekrar yeniden çizilen yeni iklim ve kaynak gücü haritasını anlamaları gerekecek.
Bazı ülkeler, çeşitli alanlarda iklim değişikliğinden kısa vadeli taktik kazanımlar elde edecek gibi görünüyor. Ve potansiyel olarak kısa ömürlü bu fırsatlardan yararlanma çabaları, önümüzdeki yıllarda jeopolitik dalgalanmalara neden olabilir ve hatta ciddi stratejik hatalar doğurabilir. Örneğin Kanada ve Rusya, permafrost (devamlı donmuş tabaka) eridikçe verimli, ekilebilir alanlarda önemli bir genişleme görebilirse de, bu durum büyük ölçüde mevsimsel iklim değişkenliğine ve sulama için su kaynaklarına erişime bağlıdır. Benzer şekilde, yaz aylarında buz örtüsü azaldıkça, Arktik Okyanusu üzerinden Kanada ve Rusya karasularını geçen rotaların genişlemesi nedeniyle nakliye maliyetleri ve geçiş süreleri düşebilir. Bu tür gelişmelerin ticari gemicilik için gereken mesafeleri azaltabileceği göz önüne alındığında, Süveyş rotasına bağlı Avrupa devletlerine Panama Kanalı’na bağımlı Amerikan devletlerinden daha fazla fayda sağlamaları muhtemel görünüyor.
Bununla birlikte, bu potansiyel faydaları elde etmek için iklim eylemini durdurmak, bu ülkeler için çok riskli ve diğerleri için felaket olabilir. Kutup bölgelerinde hızlanan buz ve tundra erimesi su kaynaklarını istikrarsızlaştırabilir, ormanlık alanların kalıcı olarak ekilebilir araziye dönüştürülmesini teşvik edebilir, hayvanlardan kaynaklanan metan emisyonlarını hızlandırabilir, büyük miktarlarda sıkışmış metan salabilir ve deniz seviyesini yükseltebilir. Bu nedenle, ekilebilir araziye daha fazla erişim, özellikle bu duruma jeopolitik gerilim ve çatışma eşlik ediyorsa, Kuzey Kutup ülkelerinin ekonomilerini otomatik olarak güçlendirmeyecektir.
İklim ve kaynak gücünün gelecekteki birçok dinamiği hakkında büyük bir belirsizlik olmasına rağmen, önlemleri dalgasına karşı yüzmenin işe yaramayacağı görülüyor. Devletlerin çevresel hedeflerine ulaşmak için ekonomilerinde ve altyapılarında uğraşmak zorunda kalacakları toptan dönüşüm göz önüne alındığında, iklim ve kaynak gücü, bu atlasın başka yerlerinde incelenen daha geleneksel siyasi ve maddi güç biçimlerinden hızla ayrılmaz hale geliyor. Ülkeler Paris Anlaşması’nı uygulamaya çalıştıkça, küresel iklim politikasının hızlı değişimler geçirmesi muhtemeldir. Ancak anlaşmanın hedeflerine ulaşmada öne geçmenin, geçişi önleme veya yavaşlatma çabalarından daha fazla yarar sağlayacağı muhtemel görünüyor.
Alex Clark, sürdürülebilir finans; çevre ekonomisi ve politikası; iklim politikası; elektrikli hareketlilik; mahsur kalan varlıklar; devlete ait işletmeler; Çin’in iklim ve çevre politikası; net-sıfır nakliye konularında uzman konuk araştırmacıdır.
Susi Dennison, Avrupa Güç Programı Direktörüdür. Avrupa dış ve güvenlik politikası stratejisi; AB içinde siyaset, siyasi hareketler ve uyum; Esnek Birlik; Avrupa mülteci ve göç politikası; insan hakları, demokrasi ve adalet konularında uzmandır.
Bu makale The Power Atlas’ta yayınlanan İngilizce orijinal versiyonundan Türkçeye çevrilmiştir.
Çeviren: Irmak Gümüşbaş